'Tenis Nedir' diye Sorarak Başlayalım... Tenis izleyen olalım....ya da tenis oynayan.....Bir parça geriye çekilip tenis oyununa bakarsak, bunun aslında sadece bir oyun olduğunu görmüş oluruz. Bazen çok kızdığımız, bazen hayalkırıklıklarına uğradığımız....bazen heyecan içinde sahaya çıktığımız.... Hangi duygular olursa olsun aslında bir 'oyun' ile ilişkileniyoruz....
Peki en sade şekli ile soracak olsak; oyunun içindeki amacımız nedir? Bir anlamda... topu ağın üzerinden mümkün olan en planlı şekilde karşı sahaya doğru vurmaktır. Belki de en sade tanımımız bu olurdu, tenis için, oyunumuz için...
Tenisi heyecan dolu yapan nedir? Elbette, oyunun da biz oyunculardan belli beklentileri, talepleri ve elbette aşmamızı beklediği zorluklardır. Hatta, bu zorlukları karşımızdaki rakibin ortaya çıkarttığını söylemek daha doğru olacaktır. Oyunun içinde de bu zorluklar ile başa çıkmaya çalışırken şu soru belki de aklımızdan hiç çıkmamalı: Karşımızdaki oyuncunun dümen suyuna girerek mi oynamak, yoksa karşımızdakini bizim dümen suyumuza sokarak mı oyunu kurgulamaya çalışmak! Oldukça önemli bir soru. Dalıp gitmemek lazım.
Peki, karşımızdaki rakibimizin ürettiği zorlukları ya da oyunun parçası olan bir takım talepleri yerine getirmek ne anlama gelebilir; ya da oyunun içindeki teknik ifadeler ile nasıl açıklanabilir? Şöyle bir an için düşünmeye değer ve listeleyebileceğimiz birkaç nokta şunlar olabilir:
- Vuruş anında raket kafasının doğru açısını bulmaya çalışmak - Mümkün olan en etkin topa vuruş hızının bulunması
- Topla doğru mesafeye zamanında ulaşmak
- Oyunun içinde hareket ederken ve vururken dengeyi sağlamak ve elbette doğru zamanda ve doğru biçimde topa yönelmek.... ve elbette daha fazlasını da düşünerek hareket etmek.
Günün ifadesi: Tenisçiler adeta boksörler gibi parmak uçunda hareket etmeli; anlık hamleleri en iyi şekilde üretebilmek için. En olmayacak şey ise... tenisçinin bir 'panda' gibi tenisi tabanlarına basarak oynamasıdır. Unutmayın, top size gelmez, siz topa gitmelisiniz!